5 Ocak 2011 Çarşamba

sekizin etimolojik tahlili

su ek iz

açıp pencereyi perdeyi kapatıyorum. neden
böylesi bir düz koruma? yoluma kuş ya da
taş koyduğunuzda yolumu bileceğim ve
bileylediğim parmaklarımı ben de size
doğrultup şöyle söyleyeceğim:

söz bir perdedir, bir gözkapağı,
olduğu değin gözün bir pencere
çok atlanılası, çok kapatılası.

bundandır sanırım dikilen gözün ardından
yaş biçilmesi. zamanın geçişi yanılgısı gibi
tüm yargıların kaygıya döndürmesi gibi kendini
ufak çocukların silme umarsız oluşu yani
mutlaka bundandır suyun en akışkanlığı.

çünkü usun zıddı olarak su; orada, tam
orada, bilincin lincini imler.
sekiz

dimdik bir sonsuzluk işte tüm haliyle
sudan ve ustan aldıklarını bir değirmen
gibi öğüten; uzayın soyut kanıtıdır da
üç boyutun üçüne de bir selam çakımı:

yedi’nin yenilgisi ve yeşil bir bayrağa
karşı bir siyah bayrak!



zozan gemilerördü, '08, ankara

*
ilhan berk, çok yaşasın sayılar’a selam.

deplasenta



eşyanın bilhassa kıpırdanmalarına göz diktim.
göz pis bir penceredir çok atlanılası. ki
sular kadar ben akışkan görmedim
sular dediğim; özsuları gözlerin.

kimse geri dönüşüme yeltenmiyor ve
bellek kendi iktidarına sarılıyor yine:
her cenin aslında ellenmediği için nazenin.
daha demin, buradan ölübebeklerim kalkıp
yürüdüler annelerine.
kolları, bacakları; yolları, sapakları ürkek
onlar henüz bilmiyorlar pek kasıklardan
kasıklara kurulan kör köprüleri.
körpeler.

gözlerin tersine dikilen bebekleri
prematüre hezeyan ve evsiz kalmışlık
içersinde kıvrım kıvrım aşkları gibi
geçiyorlar kollarımdan enseme doğru.

sular kadar ben akışkan görmedim
sular? dediğim, yaman soru.


21.07.08, izmir

tenderly


gece tenderly yanıma sokul
uyumak, sesinin çocukluğundan bir nefes
sardunya hissi olacaktır.

beni en çok bir porno rüyada vakanüvis
olarak gör isterim.
yatakta bir el ve bir el, topluca
suratına boşalmak için medeni sığlığın
aşkın menisini biriktiren bir orta parmak.

zaten kapkara bir atın yelelerini öpmek öpmek
öpmek deriz aşka biz.

tenderly yanıma gece sokul
sardunya: hayalülkemiz.


zozan gemilerördü, ocak '09, ankara

kara mermer



zaptedilmiş yollarınızda kara bir kundakta
baglamas eşliğinde uyutun beni. oyuncaklarımı
boğazlayan ellerine inat, beni bir gece daha
tebessümle, lütfen.

alexis sana söylüyorum, bu bir halk şarkısıdır:

    ağacı dallarından ayrı düşünen kafa
    biz geçtiğimiz vakit kara kostaklar safa
    demem o ki zalim bir, isyancı bir tarafa
    amansız kalacaktır ortasında sokağın

ben de abilerimden duyduydum bu sıkı ezgileri
o vakitler duvarlara söylenirdi böyle şeyler.
şimdi kimselere bildirmiyoruz terk edildiğimizi
yalnız bir deniz atıyoruz yere, üzerinde uykular.

oysa ilk başta kimse söylememişti bana da
ölmek zorunda olduğumu.

hey onbeşli onbeşli!
siyah, ışıkla da ışıksız da siyahtır. unutma bunu!



zozan gemilerördü, aralık '08, izmir

(alexandros grigoropoulos'a)